Yine zevrak-ı derûnum kırılıp kenâre düştü
Dayanır mı şîşedir bu reh-i seng-sâre düştü
(Yine gönül kayığım kırılıp su kenarına düştü. Bu gönül nazik bir şişedendir, düştüğü yer ise taşlıktır, dayanması ne mümkün.)
O zamân ki bezm-i cânda bölüşüldü kâle-i kâm
Bize hisse-i mahabbet dil-i pâre pâre düştü
(Can meclisinde arzu kumaşları bölüşüldüğü zaman, bize muhabbet payı olarak pare pâre olmuş bu gönül düştü.)
Gehî zîr-i serde desti geh ayağı koltuğunda
Düşe kalka haste-i gam der-i lutf-ı yâre düştü
(Gam hastası kâh eli başının altında, kâh ayağı (kadehi) koltuğunda, düşe kalka sevgilinin kapısına düştü.)
Erişip bahâra bülbül yenilendi sohbet-i gül
Yine nevbet-i tahammül dil-i bî-karâre düştü
(Bülbül bahara erişti ve gül sohbeti yenilendi lakin bizim kararsız gönlümüze yine ayrılığa tahammül nöbeti düştü.)
Meh-i burc-ı ârızında gönül oldu hâle mâ`il
Bana kendi tâli`imden bu siyeh sitâre düştü
(Gönül, sevgilinin aya benzeyen yanağının burcunda bulunan ben meyletti; bana da kendi talihimden bu siyah yıldız düştü.)
Süzülüp o çeşm-i âhû dedi zevk-i vasla yâ hû
Bu değildi niyyetim bu yolum intizâre düştü
(Sevgilinin o ceylan gözleri süzülerek kavuşma zevkine yâ Hû dedi. Benim niyetim bu değildi ama yolum sabır ile beklemeye düştü.)
Reh-i Mevlevîde gâlib bu sıfatla kaldı hayrân
Kimi terk-i nâm u şâne kimi it`ibare düştü
(Gâlib, Mevlevilik yolunda kimi zaman namını ve şanını terk etti, kimi zaman da itibar hevesine düştü ve sonunda bu haliyle hayran/hayret makamında kaldı.)
Şeyh Gâlip